Veli Beysülen


Taksim yasağı anayasal suçtur.

.


Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ile Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK), 2014 ve 2015 yılları 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü etkinliklerinin Taksim Meydanı'nda yapılmasının İstanbul Valiliği tarafından engellenmesi ve kutlama için alana giren sendika ve birlik temsilcilerine polis tarafından tazyikli su, plastik mermi ve biber gazıyla orantısız biçimde müdahale edilmesi suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği yönündeki 2016 yılında yapılan başvurularını değerlendiren Anayasa Mahkemesi (AYM) "Hak İhlali i" kararı vermiş ve karar 15 Aralık 2023 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.  

AYM kararında ayrıca, Taksim'de kutlama yapılmasının engellenmesinin Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının engellenmesi olduğuna da hükmetmiştir.   1977 yılındaki katliama atıf yapılan kararda, Taksim'in işçi ve emekçilerin 'ortak hafızası' ve 'sembolik değeri' olduğuna vurgu yapılmış ve meydanın önemine dikkat çekilmiştir. AYM, “Sonuç olarak 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır. Bu nedenlerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır” ifadelerini kullanmıştır.  

1 Mayıs Taksim Alanının tarihsel ve toplumsal önemine de dikkat çeken AYM, “İşçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada olanların dayanışmasının değil, aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır. 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır.” ifadelerine yer vermiştir.  

Daha önce yazılarımda, Türkiye’de basın açıklaması bile yaptırılmadığını yani ülkeyi yönetenlerin anayasaya uymadıklarını ve özellikle Anayasanın 34. Maddesini ihlal ettiklerini vurgulamıştım. Nitekim AYM de kararında aynı maddenin ihlal edildiğini vurgulamaktadır. AYM’nin ihlal edildiğine karar verdiği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı" başlıklı 34. Maddesi, "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir." demektedir.  

Görüldüğü gibi, Anayasanın 34. Maddesinin birinci fıkrası oldukça açık bir şekilde, toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasının izine tabi olmadığını, silahsız ve saldırısız olduğu sürece her yurttaşın bu hakkını kullanabileceğini gayet açık bir şekilde hüküm altına almıştır. Yani anayasanın hakkın kullanımında aradığı tek şart, silahsız ve saldırısız olmasıdır. Maddenin ikinci fıkrası ise bazı istisnai hallerde bu hakkın kullanımına sınırlamalar getirilebileceğini belirtmektedir. Bu fıkradan dikkat edilmesi gereken husus, fıkradaki düzenlemenin hakkın yasaklanacağını değil, ancak maddede belirtilen istisnai hallerde sınırlanabileceğini açıkça hüküm altına aldığıdır. Yine maddenin üçüncü fıkrasına göre ise hakkın kullanılmasının usul ve esasları kanunla düzenlenecektir. Madde bir bütün olarak değerlendirildiğinde toplantı ve gösteri hakkının kullanımı için izin alma zorunluluğu olmadığı, yasaklanamayacağı, hakkın özüne aykırı olmamak koşuluyla sınırlarının kanunla belirleneceğinin anayasa hükmü olduğu gayet açıktır.  

Elbette Toplantı ve gösteri hakkının tek teminatı Anayasanın 34. Maddesi değil. Yine Türkiye'nin Anayasanın 90. Maddesine uygun olarak imzaladığı ve taraf olduğu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalar da bu hakkı teminat altına almışlardır. Örneğin; 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilip, Türkiye Cumhuriyeti tarafından 1949 yılında imzalanarak taraf olunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 20. Maddesi, "Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır." demektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Dair Sözleşme, Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi gibi tüm sözleşmeler, bu hakkın kullanımına yasaklar getirilemeyeceğini gayet açık bir şekilde hüküm altına almışlardır. Üstelik Anayasanın 90. Maddesi, usulüne göre yürürlüğe konmuş bu sözleşmelerin, herhangi bir konuda iç kanunlarla çelişmeleri durumunda öncelikle hüküm teşkil edeceklerini hüküm altına almıştır.    

Tüm bu düzenlemelere ve Anayasa Mahkemesi'nin alanın yasaklanmasının “Hak İhlali” olduğu kararına rağmen, İstanbul Valiliği rutin uygulamasını sürdürdü ve yıllardır yaptığı gibi bu yıl da İstanbul 1 Mayıs (Taksim) Alanı'nı 1 Mayıs etkinliklerine kapattı.   1976 yılında DİSK’in öncülüğünde ilk defa alan gösterileri ile kutlanmaya başlanan 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü kutlaması için yine DİSK’in çağrısıyla, 1977 1 Mayıs’ında Taksim alanına toplanmış olan 500 bini aşkın emekçinin üzerine alana hâkim noktalardan açılan ateş sonucu 41 emekçinin hayatını kaybettiği alandır Taksim Alanı. Bu nedenle emekçiler bu alanı 1 Mayıs alanı olarak bilirler. Anayasa Mahkemesi'nin de kararında vurguladığı gibi, alanın tarihsel ve toplumsal önemi vardır. Zira alan 1 Mayıs ile özdeşleşmiştir.  

Gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler gerekse Anayasa Mahkemesi kararı, hiçbir kamu yöneticisine işçilerin kendi günleri olan 1 Mayıs’ı kutlayacakları alana karar verme hakkı tanımamaktadır. Zira AYM kararı Anayasanın 34. Maddesi'ndeki, toplantı ve gösteri yapma hakkının, gösteri yapanların gösteriyi nerede yapacaklarına karar verme hakkını da kapsadığını açıkça vurgulamaktadır. O zaman DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun da belirttiği gibi, bakan, vali veya diğer hiçbir kamu görevlisi, işçilere başka alan gösterme hakkına sahip değildir. Kamu adına görev yapanların yapacakları tek şey, 1 Mayıs’ın sahipleri işçilerin kutlama yapacakları alan ile çevresinde onların güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaktır. 

Maalesef yıllardır, kamu düzenini koruma adına, İstanbul özelinde Taksim 1 Mayıs Alanı'nı 1 Mayıs kutlamalarına kapatan kamu, 1 Mayıs günü İstanbul’da hayatın normal akışını da engellemektedir. Zira kent geceden polis barikatları ile yasaklı kent haline getirilmekte olup, günün ilk ışıklarıyla birlikte sürek avına başlayan kolluk, toplantı ve gösteri yürüyüşü başlamadan küçük küçük gruplar halinde bir araya gelen insanlara düşman görmüşçesine gaz bombaları, tazyikli su ve plastik mermilerle saldırmak suretiyle kentin en merkezi yerlerini savaş alanı haline getirmektedir. Yani kamu düzenini sağlama gerekçesini ileri süren idarenin bizzat kendisi, kamu düzenini bozmakta ve kent sakinlerinin günlük faaliyetlerini sürdürmelerini engellemektedir.  

Daha önce yazılarımda defalarca vurguladım; demokrasi bir haklar bütünüdür. Demokrasiyi seçim sandığı ile sınırlayıp, seçmenlerin dört veya beş yılda bir kullandıkları oylarla seçtikleri parlamentodan, partilerden ve partilerin boş vaatlerinden ibaret göremezsiniz. Asıl demokrasi hayatın içinde, gündelik hayata dair taleplerin karşılanıp karşılanmamasıdır. Demokrasi siyasi partiler, parlamento, sandık üçgeninden çıkıp, yurttaşların yurttaşlık bilinciyle hareket ettikleri, yerelde ve genelde örgütlendikleri, taleplerini dile getirdikleri, seslerini duyurdukları, karar alıcılara ulaşabildikleri ve çözüm önerilerini onlara aktardıkları ve çözümün parçası olduklarında gerçek demokrasidir. Kısacası gerçek bir demokrasi için yurttaşı sürece katmak ve onun kendisini sorumlu hissetmesini sağlamak esastır. Demokrasi, yöneten yönetilen karşılaşmasında yönetilenin örgütlülüğü ile yönetene karşı geliştirdiği etkin mücadelesi siyasi otorite üzerinde baskı kurduğunda ve onu uzlaşıya zorladığında anlamlıdır.  

Yaşadığımız süreçte, ülkenin yaşadığı ekonomik çöküşün emeğiyle yaşayan milyonları sefalete sürüklendiğini düşündüğümüzde işçilerin, kamu çalışanlarının ve emeklilerin yaşanan adaletsizliğe ve gelir eşitsizliğine karşı seslerini yükseltecekleri, taleplerini haykıracakları 1 Mayıs’ı kutlayacakları alanı seçme özgürlüklerinin ellerinden alınmak istenmesi, 22 yıldır ülkeyi yöneten, emekçileri sefalete sürükleyen politikaların müsebbibi iktidarın, emekçi çoğunluğa sırtını dönmüş olmasının kanıtıdır. O zaman gün; 1 Mayıs alanlarında birleşmenin ve bu adaletsizliğe karşı "Yeter Artık!" diye haykırmanın günüdür!      

                                           

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.