Hizipçilik, bir siyasi parti veya topluluk içinde farklı görüşlere sahip grupların, genellikle kişisel çıkarlar, liderlik mücadeleleri veya ideolojik farklılıklar etrafında bölünmesi ve çatışmasıdır. Bu olgu, ortak hedeflerden çok bireysel veya grupsal güç arayışına odaklanır ve çoğu zaman birliğin, dayanışmanın önüne geçer.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye’nin en köklü siyasi partilerinden biri olarak, tarih boyunca hizipçilikle anılmış, bu durum partinin hem iç dinamiklerini hem de kamuoyu algısını derinden etkilemiştir. Özellikle Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu dönemlerinde hizipçilik, CHP’nin sosyal demokrat kimliğiyle çelişen bir koltuk sevdası ve güç mücadelesi olarak kendini göstermiştir. Bugün, ‘Mutlak Butlan’ ve ‘Kayyım’ tartışmalarıyla yeniden alevlenen bu mesele, CHP’nin iç dinamiklerini ve siyasi duruşunu sorgulamamıza neden oluyor.
CHP, sosyal demokrat bir parti olduğunu iddia etse de, yönetim kademelerindeki hizipçilik, bu ideolojik kimliği gölgede bırakmıştır. Parti, tarih boyunca farklı liderler ve klikler arasında bölünmüş, bu da genellikle genel başkanlık ve milletvekilliği gibi koltukların paylaşımı üzerinden şekillenmiştir.
Deniz Baykal, 1990’lardan itibaren CHP’nin liderliğini üstlendiğinde, parti içinde ‘Baykalcılar’ olarak bilinen bir grup oluşturmuş ve bu grup, partinin yönetiminde dominant bir rol oynamıştır. Baykal, uzun yıllar genel başkanlık koltuğunu kimseye kaptırmamış, muhalif sesleri bastırmış ve parti içindeki farklı görüşleri tolere etmek yerine kendi çevresine sadık bir kadro oluşturmayı tercih etmiştir.
Ancak 2010’daki kaset skandalı, Baykal’ın liderliğini sonlandırmış ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu olay, CHP içindeki hizipçiliğin sadece ideolojik değil, aynı zamanda kişisel çekişmelerle de beslendiğini göstermiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010’da genel başkan seçilmesiyle birlikte, CHP’de yeni bir dönem başlamış, ancak hizipçilik bitmemiştir. Kılıçdaroğlu, Baykal’ın mirasını devralırken, kendi ekibini oluşturmuş ve parti içinde ‘Kılıçdaroğlucular’ olarak anılan bir grup yaratmıştır. Ancak, onun liderliği de hizipçilikten nasibini almıştır.
Kılıçdaroğlu, 13 yıl boyunca genel başkanlık koltuğunu bırakmamış, seçim yenilgilerine rağmen pozisyonunu korumuştur. Parti içindeki muhalif sesler, özellikle 2018 ve 2023 seçim yenilgilerinden sonra yükselmiş, ancak Kılıçdaroğlu, koltuğunu korumak için her yolu denemiştir. Bu süreçte, parti içindeki farklı gruplar arasında çekişmeler artmış, özellikle Muharrem İnce, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel gibi isimler, Kılıçdaroğlu’nun liderliğine karşı bayrak açmıştır.
MUTLAK BUTLAN VE KAYYIM TARTIŞMALARI
Bugün, CHP’de yeniden alevlenen ‘Mutlak Butlan’ ve ‘Kayyım’ tartışmaları, hizipçiliğin en güncel örneğini sunuyor. 4-5 Kasım 2023’te yapılan 38’nci Olağan Kurultay’da Özgür Özel, 812 oyla genel başkan seçilirken, Kılıçdaroğlu 536 oyda kalmış ve koltuğunu kaybetmiştir.
Fakat, kurultayın ‘Şaibeli’ olduğu iddialarıyla açılan dava, 30 Haziran 2025’te görülecek ve ‘Mutlak Butlan’ kararı çıkarsa, kurultay hukuken hiç yapılmamış sayılacak. Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkanlığa dönmesi gündeme gelebilir. Kılıçdaroğlu’nun bu olasılığa karşı, ‘Partiyi kayyuma bırakmam’ diyerek görevi kabul edeceğini açıklaması, parti içindeki hizipçilik tartışmalarını alevlendirmiştir.
Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı, CHP içindeki bazı kesimlerde sert tepkilere yol açmıştır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve CHP Parti Meclisi üyesi Engin Özkoç, Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek, mutlak butlan kararına karşı bir açıklama yapmasını ve kayyım senaryosuna karşı durmasını istemiştir.
Ancak Kılıçdaroğlu, ‘Yargı kararını tanımıyorum demenin hukuki karşılığı yok. Görevi kabul etmezsem kayyım gelir’ diyerek bu talebi reddetmiştir. Bu durum, Kılıçdaroğlu’nun koltuk sevdasına yeniden sarıldığını düşünenleri haklı çıkarmış ve parti içinde derin bir bölünmeye yol açmıştır. Mansur Yavaş’ın, Kılıçdaroğlu’nun ‘Genel merkezde kim varsa o yönetir’ sözlerine sinirlenerek, ‘Bu yaptığınız CHP’yi böler’ dediği iddia edilmektedir.
KOLTUK MÜCADELESİNİN YENİ SAHNESİ
Kılıçdaroğlu’nun kurultayı kaybettikten hemen sonra Ankara’da ofis tutması ve beklemeye başlaması, onun koltuğu geri alma niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, CHP’nin sosyal demokrat kimliğiyle bağdaşmayan bir güç mücadelesi olarak değerlendirilmektedir. Bende bu konuda defalarca yazı yazdım ve bunun hayra alamet olmadığını dile getirdim. Şimdi hayra alamet olmadığı ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu’nun, ‘13 yıl partiyi kim yönetti?’ diyerek kendine olan güvenini vurgulaması, onun koltuğu bırakmama kararlılığını göstermektedir. Ancak bu tavır, parti içindeki genç ve dinamik kadroların önünü tıkamakta, CHP’nin yenilenme ve güçlenme fırsatını elinden almaktadır.
Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik dönemleri, CHP’nin AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan karşısında sürekli kaybetmesine neden olan zayıf halkalar olarak görülmektedir. Baykal, 1990’lar ve 2000’lerdeki liderliği boyunca, parti içindeki hizipçiliği körüklemiş ve muhalefeti etkisiz hale getirmiştir.
Kılıçdaroğlu ise, 2010-2023 yılları arasında, seçim yenilgilerine rağmen koltuğunu korumuş ve CHP’yi güçlü bir alternatif olmaktan uzaklaştırmıştır. Her iki lider de, AK Parti’nin politikalarına karşı tutarlı ve etkili bir muhalefet geliştirememiş, hatta bazı kararlarıyla iktidarın önünü açmıştır.
Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun 2017 Anayasa Referandumu ve 2018 seçimlerinde aldığı kararlar, AK Parti’nin güçlenmesine dolaylı olarak katkı sağlamıştır. X’te yapılan bazı paylaşımlar, Kılıçdaroğlu’nun ve Baykal’ın CHP’yi zayıf halkalar haline getirdiğini ve hatta ‘AK Parti’nin kayyumu’ gibi hareket ettiğini iddia etmektedir.
Bugün, Kılıçdaroğlu’nun ‘Mutlak Butlan’ kararıyla geri dönme ihtimali, bu zayıf halka algısını daha da güçlendirmektedir. CHP’nin sosyal demokrat kimliği, halkın sorunlarına çözüm üreten, dinamik ve birleşik bir muhalefet gerektirirken, Kılıçdaroğlu’nun koltuk ısrarı, partiyi iç çekişmelere ve güç mücadelelerine mahkûm etmektedir.
Özgür Özel’in, ‘Kayyıma da butlana da partiyi bırakmayız’ sözü, bu mücadelede yeni bir dönemin sinyallerini verse de, CHP’nin hizipçilikle anılmaktan kurtulması için köklü bir değişim gerektiği açıktır.
Sonuç olarak, CHP, sosyal demokrat bir parti olduğunu iddia ederken, hizipçilik ve koltuk sevdası, bu kimliği gölgede bırakmaktadır. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik dönemleri, parti içindeki güç mücadelelerinin ve kişisel hırsların CHP’yi nasıl zayıflattığını açıkça göstermiştir.
Bugün, ‘Mutlak Butlan’ ve ‘Kayyım’ tartışmaları, bu eski alışkanlıkların devam ettiğini kanıtlamaktadır. Kılıçdaroğlu’nun, kaybettiği koltuğu hukuk yoluyla geri alma çabası, CHP’nin yenilenme ve güçlenme fırsatını elinden almakta, partiyi AK Parti karşısında zayıf bir konuma düşürmektedir.
CHP’nin hizipçilikten kurtulması, ancak liderlerin ve kadroların kişisel çıkarları değil, partinin ve ülkenin geleceğini önceleyen bir anlayışla hareket etmesiyle mümkün olacaktır. Aksi takdirde, CHP, koltuk sevdasının gölgesinde, sosyal demokrat kimliğini yeniden inşa etme şansını yitirecektir.
Not: Yazı 30 Haziran sabah kaleme alınmıştır.
Sevgiyle kalın.