Veli Beysülen


Emekliye Yok, Nato'ya Var!

.


Geçen hafta bu köşe de yayınlanan, “DUYGUSALLIK İNSANA YANLIŞ YAPTIRIR!” başlıklı yazımda İran ile İsrail arasında yaşanan hava savaşına değinmiş ve İsrail’in yıllardır Filistinlilere zulmettiğini, özellikle Ekim 2023 tarihinden bu yana saldırılarının katliam boyutuna ulaştığını belirtmiştim. Aynı yazıda İsrail’in emperyalizmin bölge de ki vurucu gücü olduğunu, başta enerji doğal kaynakları kontrol altında tutmak için ön karakol görevi yaptığını vurgulamıştım.
 
Tüm bunları batıdan özellikle Amerika Birleşik Devletlerinden (ABD) aldığı destekle yapan İsrail, 13 Haziran 2025 tarihinde İran’a yönelik hava saldırıları başlattı. İran’da birçok üst düzey insanı hedef alan ve öldüren ani saldırıdan dolayı İsrail ilk anda üstünlük kurmuş gibi gözükse de, İran’ın beklenenden güçlü çıkması ve direnç göstermesinden dolayı son gece ABD devreye girdi ve İran’daki Uranyum zenginleştirme tesislerini vurdu. Maalesef ABD, özellikle ikinci emperyalist (2. Dünya Savaşı) paylaşım savaşından bu yana bunu hep yapıyor.
 
Nitekim ABD’nin, İran’ı vurmasının ardından, Çin’in Moskova Büyükelçiliği ikinci emperyalist paylaşım savaşının son günlerinde Japonya’ya atılan iki atom bombasından başlayarak, bugüne kadar ABD tarafından bazıları 2-3-4 defa bombalanmış, Asya’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avrupa’ya 30’a yakın ülkenin yer aldığı bir liste yayınladı. Çin’in "Dünya için gerçek tehdidin kim olduğunu asla unutmamalıyız." diyerek paylaştığı liste, ABD’nin bu saldırganlığının yanı sıra bu saldırganlığı seyrederek asla kınamayan Batı'nın ikiyüzlülüğünü gözler önüne serdi.
 
Evet, İran’ın saldırgan İsrail’e karşılık vermesinin hemen ardından ABD’nin arkasında hizalanan Batı devletlerinin, "İsrail’in kendisini savunma hakkı var" diyerek İran'ı sert bir şekilde kınadığı süreçte, Moskova'daki Çin Büyükelçiliğinin bu listeyi siyasi ve ahlaki bir mesaj olarak yayınlaması önemli.
 
Öte yandan, bu listenin yayınlanması hem hafızaların tazelenmesi hem de sözde demokrasi savunucusu ABD ile Batı'nın insan hakları, uluslararası hukuk ve küresel güvenlik söz konusu olduğunda uyguladıkları çifte standardı gözler önüne seriyor.
 
İsrail-İran savaşının dumanı tütmeye devam ederken, emperyalizmin saldırı örgütü NATO’nun Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi toplandı. 24-25 Haziran tarihlerinde Hollanda’nın Lahey kentinde toplanan zirve sonrası bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Rusya ile Çin’in hedef alındığı bildirgede birçok konuya ilişkin tespitler ve NATO’ca çözüm önerileri yer almaktadır. NATO Zirvesi, üye ülkelerin halklarını yakından ilgilendiren kararlar da aldı. Bu kararların en önemlisi, NATO üyesi her devletin silahlanmaya harcadığı para miktarını Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının %2’inden %5’ine çıkarması kararıdır. Doğrusu bu karar, Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran savaşından bağımsız düşünülmemeli. Zira NATO’nun baş aktörü ABD, temsilcisi olduğu silah tekellerinin kışkırttığı bölgesel gerginlikleri tehdit olarak göstermiş ve Başkan Trump aracılığıyla harcamaların arttırılması önerisinde bulunmuştu.
 
Zirvede alınan kararların yer aldığı sonuç bildirgesinde silah harcamalarının artırılmasına ilişkin 2 nolu kararı şu şekilde:
 
“Derin güvenlik tehditleri ve zorlukları karşısında birlik içinde olan Müttefikler, özellikle Rusya'nın Euro-Atlantik güvenliğine yönelik uzun vadeli tehdidi ve terörizmin süregelen tehdidi karşısında; bireysel ve kolektif yükümlülüklerimizi yerine getirmek üzere, 2035 yılına kadar savunma ve güvenlikle ilgili harcamalar da dahil olmak üzere, yıllık GSYH'nin %5'ini savunmaya ayırmayı taahhüt etmektedir. Bu yatırımlar, NATO’nun üç temel görevi olan caydırıcılık ve savunma, kriz önleme ve yönetimi ile iş birliği temelli güvenlik kapsamında; kuvvetlerimizi, yeteneklerimizi, kaynaklarımızı, altyapımızı, savaş hazırlığımızı ve direncimizi güçlendirmeyi sağlayacaktır.”
 
Yukarıda belirttiğim gibi, birçok savaşı hukuki alt yapısı için NATO şemsiyesi altında sürdüren ABD zaman zamanda bu savaşları bölgedeki vekilleri aracılığıyla yapmaktadır. Ukrayna-Rusya savaşı ABD ile müttefiklerinin Ukrayna eliyle sürdürdükleri, Rusya’yı yıpratma amaçlı vekalet savaşıdır. Maalesef bu savaş boyunca NATO ülkelerinin Ukrayna’ya açtıkları sınırsız kredi, verdikleri silah desteği, tarihte uzun zaman tek devlet çatısı altında birlikte yaşamış iki halkı düşmanlaştırdı ve Ukrayna’yı tam bir bağımlılık ilişkisi ile Batı'ya mecbur hale getirdi.
 
Ne yazık ki, Batı'nın Rusya’yı zayıflatarak kıskaca alma hedefiyle Ukrayna’yı sürdüğü vekalet savaşı 3 yılı aşkın süredir devam ediyor. Kuşku yok ki, bu savaş iki tarafı da yıprattı. Batı, NATO’ya girmeye çalışan Ukrayna’yı savaşta destekleyerek onu kendisine mahkum etmenin yanı sıra, NATO üyesi olmayan Rusya’nın sınır komşuları, İsveç ve Finlandiya’yı NATO bünyesine kattı. Kısacası Ukrayna NATO’nun asıl hedefine ulaşmak üzere savaşa sürdüğü bir devlettir.
 
Kuşku yok ki zirvede silah harcamalarının arttırılması, dünya silah ticaretinde aslan payı sahibi olan ABD’yi ve onun başkanı Trump’ı ziyadesiyle memnun etti. Nitekim zirveden sonra konuya ilişkin açıklama yapan Trump, “Buraya geldim çünkü burada olmam gerekiyordu, ama tamamen değişmiş bir şekilde ayrılıyorum. Zirvede liderlerin ülkelerine duydukları sevgi ve tutku inanılmazdı. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Ülkelerini korumak istiyorlar ve ABD olmadan bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Bu konuya ciddi bakılıyor.” diyerek memnuniyetini dile getirdi. Trump bu açıklamasıyla zirvede ABD’li silah tekellerini ihya edecek bu kararı veren liderleri birer vatansever ilan ediyor ve onları kendince onurlandırıyor.  
 
Halbuki alınan bu kararla, ABD’nin dünya hakimiyetinin aracı olmaktan başka işlevi olmayan, NATO’nun 
silahlanmasına aktarılacak para, yoksul halkların alın terinden onlar için kullanılması gereken paradır. Yani ülkeler yoksul halkları için kullanacakları parayı, ABD’nin kasasına aktaracaklar. Kaldı ki yukarıda belirttiğim gibi ABD, direkt ve endirekt savaşlarla dünyayı kana bulayan bir devlettir. Daha açık bir ifade ile yoksul halklardan kesilecek para, kendilerinin veya dünyanın başka bölgelerindeki kendileri gibi başka yoksulların tepesine bomba olarak düşecek.  
 
Bu askeri harcama artışına tek itiraz İspanya’dan geldi. İspanya’nın sosyalist Başbakanı Pedro Sanchez, askeri harcamaları artırmanın devletin emekli maaşları gibi sosyal harcamalarda kesintiye gitmesine yol açacağını belirterek itiraz etti. Yıllık GSYH’nin sadece %1,24’üne denk gelen 19,8 milyar dolar harcayarak, pakt üyeleri içinde en düşük silahlanma harcamasına sahip İspanya, emeklilerden kısıntıya gidemem diyerek, bu karara itiraz ederken, kaynak yok diyerek milyonlarca emekliyi açlığa mahkum etmiş Türkiye bu kararı kabul ederek, silahlanma harcamalarını 25 milyar dolardan 60 milyar dolara çıkarmayı taahhüt etti. Halbuki Türkiye’nin savunma harcamaları halen %2 olan NATO harcama limitinin üstünde. Buna göre 2025 yılı savunma harcamaları 25 Milyar dolar. Bunun Türk Lirası karşılığı 1 trilyon lira civarında.
 
Türkiye açısından bakıldığında bu karar oldukça düşündürücü. Zira ülkede kemer sıkma politikaları uygulanıyor ve emekli, çalışan tüm ücretler baskılanıyor. Nitekim 6  aydır toplu sözleşme bekleyen kamu işçileri, emekliler, memurlar ve asgari ücretle çalışanların zam talepleri, “Kaynak yok”, “Bütçe açık verir”, “Ekonomiye yük olur” safsataları ile görmezden geliniyor. Aslında Türkiye’nin ABD’nin dayattığı NATO’nun bu kararına itiraz etmemesi, daha önce birkaç defa yazdığım gibi meselenin kaynak yokluğu olmadığını, tercih meselesi olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Kısacası silah tekellerinin temsilcisi Trump’ın, talebine itiraz etmeyerek, askeri harcamaları GSYH’nin yüzde 5’ine yükseltilmesine onay verenler, sıra asgari ücrete, emekli aylıklarına, memurlar ile kamu işçilerinin maaş artışlarına gelince, “Kaynak yok” masalı okuyorlar.
 
Kuşkusuz bu karar barışa değil savaşa hizmet edecek ve ülkeleri yönetenlerin, halkların barış içinde yaşama taleplerini görmezden gelmelerine yol açacaktır. Bu kararın uygulanması ile devletin, ücretle yaşayanların ücretlerini insanca yaşayacakları seviyeye yükseltmesini engellediği gibi, yurttaşlara eşit ve parasız vermesi gereken eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere kaynak ayıramaması demektir.
 
Bugün insanlığın ihtiyacı, savaş, kan ve gözyaşı değil, tüm insanların barış içinde eşitçe yaşadıkları bir dünyadır. Bu nedenle; savaşa karşı barışı, silahlanmaya karşı insanca yaşamı inatla savunmak herkes için insani ve vicdani görevidir. Şimdi; çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini tanklara, füzelere, savaş uçaklarına değil; bilime, eğitime, sağlığa ve barışa emanet etmek için mücadele etmenin ve hep bir ağızdan, "Savaşa değil emekçiye bütçe!" diye haykırma zamanıdır!
                                                       

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.