Neslihan Fındıklı


Okul Zili Değil, Yükün Sesi Çalıyor

.


Okulların ilk zili 8 Eylül Pazartesi çalacak. Takvim değişmiyor ama yükümüz ağırlaşıyor. Bir ülkenin en masum sabahı olması gereken gün, velilerin uykusuz gecelerine dönüştü artık. İmkânı yetişmeyen annelerin, babaların sessiz çığlığını yine duyacağız. Hayatın acımasızlığını en çok, okul kapısında eksik kalan bir defterde, bir çift ayakkabıda, bir beslenme çantasının boşluğunda görüyoruz. Rakamlar ne kadar pembe gösterilirse gösterilsin, sınıf kapısından içeri girince gerçek koyu bir renge dönüyor. Çünkü eğitim yılı başlıyor; takvim net, yük gerçek.

Bir sınıfa 40-45 çocuğu sığdırmaya çalışıyoruz. Kalabalık demek nefessiz derslik, hijyen zaafı, ses ve dikkat kirliliği demek; bugün “idare eden” çocukların yarın astım ve KOAH gibi kronik sorunlara aday olması demek. Çocukların sıralara sığamadığı, teneffüslerin adeta oksijen için sıraya girme yarışı olduğu bir ortamda “eğitim kalitesi”nden söz etmek aldatmacadan başka bir şey değil. Eğitim yalnızca müfredat değil; mekân ve sağlık da eğitimin parçası. Çocuğun nefes alamadığı, oyun oynayamadığı, hijyenin sağlanamadığı yerde “geleceğe yatırım”dan bahsetmek boş bir klişe olur.

Asgari ücret 22.104,67 TL. Bir ailenin ayı ayakta tutan tek direği çoğu zaman bu ücret. Peki bir öğrencinin “asgarî” okul hazırlığı bu paranın ne kadarını götürüyor?

Kırtasiye ve çanta: Temel bir okul çantasını defter, kalem, silgi, boya gibi ürünlerle doldurmanın maliyeti yaklaşık 1.980 TL’den başlıyor. Sırt çantası 2.500–5.000 TL, suluk 500–1.000 TL, beslenme çantası 200–500 TL, kalem kutusu 280–800 TL, boya setleri 270–480 TL arasında. Ortalama bir sepet 5.000–7.000 TL’ye çıkabiliyor. Daha markalı ürünler tercih edildiğinde kırtasiye ve çanta masrafı 7.500–10.000 TL’ye kadar yükseliyor. Yani bir çocuğun sadece defter, kalem ve çantası bazen bir babanın bir aylık sigortasız inşaat yevmiyesi kadar tutuyor.

Kıyafet: Forma zorunluluğu geri geldi. Devlet okulunda ilkokul için pantolon ve tişörtlerden oluşan setlerin fiyatı 1.700–1.800 TL’den başlıyor. 6 parçalı setlerde 2.800–3.500 TL’yi buluyor. Özel okullarda ise tek parça kıyafetler dahi 1.400–3.000 TL aralığında satılıyor. Bu tablo bize şunu gösteriyor: Çocuğu okula hazırlamak artık sadece eğitim değil, aynı zamanda bir “lüks tüketim” kategorisine sokulmuş durumda.

Beslenme: Dışarıdan öğle yemeği alındığında günlük en az 77 TL gerekiyor. Ayda 20 okul günüyle yalnızca öğlen için yaklaşık 1.540 TL harcanıyor. İki çocuk okuyan bir ailede bu rakam tek başına bir mutfak bütçesini tüketiyor. Kantinlerde satılan ürünler sağlıklı olmaktan uzak, fiyatları da dudak uçuklatıyor. Çocuğuna bir sandviç almak bile bazı aileler için “hesap kitap” işi.

Hesap:

Temel sepet: 1.980 TL (kırtasiye+çanta) + 1.700 TL (forma) = yaklaşık 3.680 TL

Orta sepet: 6.000 TL (kırtasiye+çanta) + 2.800 TL (forma) = yaklaşık 8.800 TL

Aylık öğle yemeği: 1.540 TL


Asgari ücrete oranladığımızda, temel açılış gideri maaşın yaklaşık %17’sini, orta seviye gider %40’ını, yalnızca öğle yemekleri %7’sini götürüyor. Servis, yardımcı kaynak, yıllık etkinlikler ve kıyafet yenilemeleri dahil edildiğinde yük çok daha fazla artıyor. Birden fazla çocuğu olan bir aile için bu yük dayanılmaz hale geliyor.

Kalabalık sınıfta iyi öğretmen de yoruluyor, çocuk da görünmez oluyor. Beslenme çantası dolu olanla olmayan aynı derse giriyor ama aynı günün akşamına eşit enerjiyle dönemiyor. Üzerine bir de tek maaşa bakan hanelerde açılış faturası %40’a dayanıyorsa, bu yalnızca “ekonomi” değil; doğrudan eğitim hakkı meselesi. İşin daha acı tarafı, devlet bu tabloya “tasarruf” bahanesiyle seyirci kalıyor. Eğitime ayrılan bütçe yıllardır milli gelirin olması gereken oranının altında. Oysa biliyoruz ki bir ülke önce eğitime yatırım yapmadıkça geleceğini kaybeder.

Burada bir başka büyük sorun daha var: Bu ülkenin eğitim sistemi yıllardır bilimden uzaklaştırılıyor. Müfredatlar çağdaş bilimin gereklerinden çok, siyasi iktidarların ideolojik ajandalarına göre şekillendiriliyor. Evrim teorisinin ders kitaplarından çıkarılması, bilimsel düşünceyi körelten uygulamaların artması, imam hatip okullarının yaygınlaştırılması ama fen liselerinin yetersiz kalması aslında “gelecek inşası”nın kimlerin ellerine bırakıldığını gösteriyor. Eğitimde laik, çağdaş, eleştirel bir çizgi yerine, gerici ve tek tip bir nesil yetiştirme hedefi ön plana çıkıyor. Çocuklara yaratıcı düşünceyi öğretmek yerine itaat etmeyi, soru sormak yerine susmayı öğreten bir düzen kuruluyor.

Ekonomik programlar da bu tabloyu besliyor. “Tasarruf tedbirleri” adı altında ilk kısılacak kalemlerden biri eğitim oluyor. Yeni okul yapılacağına AVM açılıyor, kütüphaneler yerine rezidanslar yükseliyor. Çocuğa ücretsiz yemek çıkarmak yerine ihalelerle büyük şirketler besleniyor. Eğitim yatırımı ülkenin geleceği için değil, bugünün rant kapıları için kurgulanıyor. Üniversitelerde de tablo farklı değil: Nitelikli bilim üretmek yerine, yandaş kadrolaşma, liyakatsizlik ve düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı bir yapı hâkim.

Bugün çocuk okutmak bir aile için borçlanmak, kredi çekmek, eşten dosttan borç istemek anlamına geliyor. Kimse açıkça söylemiyor ama bu ülkede eğitim artık eşitsizlik üretiyor. Bir çocuk markalı defteriyle gururla sınıfa girerken, diğeri ikinci el çantasını saklamaya çalışıyor. Oysa eğitim masanın iki ucunda oturan çocukları eşitlemesi gereken bir süreç olmalıydı. Şimdi ise farkları derinleştiren bir sisteme dönüşmüş durumda.

Çözüm bellidir: sınıflarda üst sınır koymak ve kalıcı derslik yatırımları yapmak, ilkokulda ücretsiz sıcak öğün ve kırtasiye desteğini otomatik hak haline getirmek, forma fiyatlarına tavan koymak ve okul sağlığı standartlarını yükseltmek. Ama her şeyden önce bu ülkenin yöneticileri eğitim meselesini sadece seçim vaadi olmaktan çıkarıp, gerçekten bir kalkınma planı haline getirmelidir. Çünkü eğitim, bir çocuğun geleceğe açılan kapısı değilse, bu ülkenin yarını da karanlık olacaktır.

Bu ülkede çocuk okutmak lüks olmasın diye yazıyorum. Çünkü eğitim yalnız benim çocuğumun değil; otobüste yanına oturduğum, pazarda selam verdiğim, yarın birlikte yaşayacağım bütün çocukların hakkı. İlk zil 8 Eylül’de çaldığında, keşke yalnızca bir ders yılı başlamasa; şu ülkenin vicdanı da uyansa. O gün, “Hayat acımasız” cümlesi sınıf kapısında kalır. İçeri girense umut olur.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.