Dünyada artık ekonomilerin sınırları silikleşiyor, ülkeler sadece üretim ya da sanayiyle değil, tarihleriyle, doğalarıyla, kültürleriyle de var oluyor. Bu bağlamda turizm sektörü, sadece döviz kazandıran bir alan değil, aynı zamanda bir ülkenin tanıtım yüzü, küresel ilişkilerdeki yumuşak gücü, yani vitrinidir.
Turizm, insanların eğlenme, dinlenme, görme, öğrenme gibi çeşitli amaçlarla sürekli yaşadıkları yerin dışına yaptıkları geçici ziyaretler diye tarif edilir. Ekonomik anlamda turizm, hizmet sektörünün önemli bir koludur. Ancak turizmin önemi sadece ekonomik değil; kültürel etkileşim, diplomasi, istihdam, bölgesel kalkınma ve tanıtım açısından da stratejik bir araçtır.
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre turizm, küresel ekonomide yaklaşık yüzde 10'luk bir paya sahiptir. Her yıl milyarlarca dolarlık hareket yaratan bu sektör, gelişmekte olan ülkeler için adeta bir can simididir. Özellikle tarihi, doğal ve kültürel mirası zengin olan ülkeler, bu pastadan önemli paylar alabilirler.
Türkiye de bu ülkelerin başında gelir. Türkiye, sahip olduğu tarihi miras, iklim çeşitliliği, coğrafi konum ve konaklama altyapısıyla dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biridir. 2023yılında Türkiye, yaklaşık 57 milyon turist ağırlayarak dünyanın en çok ziyaret edilen ilk beş ülkesi arasına girmiştir. Turizm gelirleri ise 46 milyar doların üzerine çıkmıştır.
Antalya,İstanbul, Kapadokya, Ege kıyıları gibi bölgeler uluslararası turizmin lokomotifleri olurken, henüz tam potansiyeline ulaşamamış olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgeler ise büyük bir fırsat alanı sunmaktadır.
TURİZME BARIŞ RÜZGARI
Uzun yıllardır Türkiye'nin turizm potansiyelini gölgeleyen önemli etkenlerden biri iç güvenlik sorunları, özellikle de PKK’nın eylemleri idi. Turistler için güvenlik, destinasyon tercihlerinde en belirleyici faktörlerden biridir. Bu nedenle son dönemde PKK’nın kendini feshetme kararı ve çatışmasızlık ortamının kalıcılaşması, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri için tarihi bir fırsat anlamına geliyor.
Bu gelişme, yalnızca yerli değil, aynı zamanda yabancı turistlerin de daha özgürce bu bölgelere yönelmesini sağlayacaktır. Zira yurt dışında Türkiye’nin doğusu hâlâ ‘riskli bölge’ olarak algılanmakta ve bu da turizm yatırımlarının önünde engel oluşturmaktaydı. Barış ortamı ise algıyı dönüştürecek güçlü bir fırsattır.
Diyarbakır’da olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun tamamında son yıllarda turizm de bir hareketlilik yaşanmaktadır. Özellikle iç turizmdeki rakamlar bunun göstermektedir. Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, 2025 yılı tanıtım stratejisiyle kentin ulusal ve uluslararası düzeyde daha iyi tanıtılacağını ifade ederek, ‘2024 yılında 1 milyon 100 bin turisti misafir ettik. Önümüzdeki yıllarda bu sayının 2-3 milyon turiste ulaşacağını hep birlikte göreceğiz’ dedi.
Bu yılın başından itibaren kentteki otellerin doluluk oranlarının çoğu zaman yüzde 100’lereyaklaşması, bu rakamların yakalanmasının hayal olmadığını gösteriyor. Bu yükseliş trendi Van’dan Mardin’e, Şanlıurfa’dan Batman’a kadar kendisini göstermektedir. Ancak burada hem yerel yöneticilere, hem de bizlere çok iş düşüyor. Kentlerimiz için ve bölge için işbirliği yapmalıyız.
12 BİN 500 YILLIK TARİH
Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde bulunan Körtik Tepe, yaklaşık 12 bin 500 yıl öncesine ait bir höyüktür. İnsanlık tarihinin yerleşik düzene geçiş sürecinde en erken merkezlerden biri olarak kabul edilir. Körtik Tepe kazılarında 30 binden fazla eser ortaya çıkarılmıştır. Körtik Tepe, Şanlıurfa'daki Göbekli Tepe’den yaklaşık 1000 yıl daha eski bir yerleşim olarak dünya medeniyet tarihi açısından eşsiz bir konuma sahiptir. Ancak, bu ne yazık ki Ilısu Barajı’nın suları altında kalması nedeniyle kurtarma kazıları ile belgelenmiştir. Bu tarihi geçmiş, Ergani ilçesi yakınlarındaki Çayönü Höyüğünde de kendini göstermektedir.
Tarih boyunca Amida, Amidi, Amid, Amed, Kara-Amid Diyar-Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır gibi isimler alan kentin, 33 medeniyete ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Bu medeniyetlerden birçok eser günümüze kadar gelmiş ve bunlar yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmuştur. Bu eserlerden öne çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
-Diyarbakır Surları: 5.8 km uzunluğunda ve 12 metre yüksekliğinde ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
-Ulu Camii: Anadolu'nun en eski camilerinden biridir. Bu yapı, 7’nci yüzyılda inşa edilmiş ve İslam mimarisinin önemli örneklerinden biridir.
-On Gözlü Köprü: Dicle Nehri üzerinde yer alır. 10 kemerli taş köprü, Osmanlı döneminde inşa edilmiştir ve şehrin simgelerinden biridir.
-Zerzevan Kalesi: Roma dönemine ait bu kale, askeri ve ticari bir merkez olarak kullanılmış, son yıllarda yapılan kazılarla dikkat çekmektedir.
-Hevsel Bahçeleri: Dicle Nehri ile surlar arasında yer alan bu bahçeler, tarımsal ve kültürel önemleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir.
-Malabadi Köprüsü: Artuklu mimarisinin şaheserlerinden biri olan bu köprü, Batman Çayı üzerindedir ve 12. yüzyılda inşa edilmiştir.
-İç Kale ve Artuklu Sarayı: İç Kale, Osmanlı döneminde idari merkez olarak kullanılmış, Artuklu Sarayı ise mimari açıdan önemli bir yapıdır.
DİYARBAKIR'IN İNANÇ TURİZMİNDEKİ YERİ
Diyarbakır, inanç turizmi açısından hem İslam hem de diğer inançlar için büyük bir çekim merkezidir. İslam İnancı açısından Kur’an-ı Kerim’de adı geçen 25 peygamberden Hz. Zülkifl ve Hz.Elyesa’nın kabirleri Eğil ilçesinde bulunmaktadır. Ayrıca, 27 sahabe mezarının bulunması, Diyarbakır’ı ‘sahabe şehri’ yapar. Ulu Camii, Behrampaşa Camii ve Mesudiye Medresesi gibi yapılar, İslam tarihindeki önemleriyle öne çıkan eserlerdir.
Diyarbakır, Müslümanların yanı sıra Ezidi, Musevi, Ortodoks ve Katolik Ermeni, Süryani, Protestan, Nasturi ve Keldani topluluklarına ev sahipliği yapmıştır. Bu çok kültürlü yapı, şehrin inanç turizmi potansiyelini artırır. Örneğin, Süryani kiliseleri ve Yahudi sinagogları gibi yapılar, farklı inanç gruplarının tarihine tanıklık eder.
Sevgiyle kalın.